Sayfa(72-92): | |||
[Bundan yirmi beş sene kadar evvel İstanbul Boğazındaki Yûşa Tepesinde, dünyanın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: “Yarına kadar beni bırakınız, istihare edeyim.” Sabahleyin kalbime bu iki levha hutur etti. Şiire benzer, fakat şiir değiller. O mübârek hâtıranın hatırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhafaza edildi. Yirmi üçüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmiştir. Makam münâsebetiyle buraya alındı.] Beni dünyaya çağırma ..... Ona geldim fenâ gördüm. Dema gaflet hicab oldu.... Ve nur-u Hak nihan gördüm. Bütün eşyayı mevcudat... Birer fâni muzır gördüm. Vücud desen onu giydim.. Ah! ademde çok belâ gördüm. Hayat desen onu tattım.... Azab ender azab gördüm. Akıl ayn-ı ikab oldu......... Bekayı bir belâ gördüm. Ömür ayn-ı heva oldu...... Kemâl ayn-ı heba gördüm. Amel ayn-ı riya oldu........ Emel ayn-ı elem gördüm. Visâl, nefs-i zeval oldu...... Devâyı ayn-ı dâ’ gördüm. Bu envar, zulümat oldu.... Bu ahbabı yetim gördüm. Bu savtlar, na’y-ı mevt oldu..Bu ahyayı mevat gördüm. Ulûm, evhama kalboldu.... Hikemde bin sekam gördüm. Lezzet, ayn-ı elem oldu......Vücudda bin adem gördüm. Habib desen onu buldum...Ah! Firakta çok elem gördüm. Kelimenin manası için üzerini çift tıklayınız. | |||